Kategori: Genel Merkez0

ASR-I SAADETTEN GÜNÜMÜZE MESAJLAR
YAHUDİ MALLARINI BOYKOT MESELESİ

Alemlere rehber olarak gönderilen Peygamber Efendimiz(S.A.V.), bizim önderimiz olduğu gibi aynı zamanda bize yol gösteren rehberdir. Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesi ve yaşantısı, olaylar karşısında aldığı kararlar, bizlere kıblenameli pusula gibi yol göstermektedir.

Günümüze baktığımızda Yahudiler dünya ticaretini ele geçirmiş, bu vesileyle dünya siyasetini satın almış, istediği gibi yön veriyor ve kimse ses çıkartamıyor. Bu problemin çözümü için Asr-ı Saadetten nasıl bir ders çıkarabiliriz, sorusu akla geliyor. Bunun için iki misale dikkatli bakmamız gerekiyor.

Birincisi; Rasülullah (S.A.V.) Mekke’den Medine’ye hicret ettiği vakit Medine’nin nüfusu yaklaşık 10.000 kadardı. Bunun 6.000’i Araplardan 4.000 kadarı Yahudilerden oluşuyordu. Araplar çoğunlukta olmasına rağmen Medine’nin iki önemli kabilesi olan Evs ve Hazrec kabileleri akraba olmalarına rağmen sürekli savaş halinde oldukları için güçsüz ve fakir durumda idiler. Araplar aralarında barış yapacak olsa, Yahudiler bir şekilde bunların arasını açmayı başarıyorlardı. Bu durumdan istifade eden Yahudilerdi. Medine’nin 4 çarşısı vardı. Dördüne de Yahudiler hakimdi, çarşıda kuralları onlar koyuyorlardı. Fiyatları onlar belirliyor, tefecilik yapıyorlardı. Bazı Arap aileler Yahudilere hayranlık besliyor ve yetiştirilmesi için çocuklarını Yahudilere emanet ediyorlardı. Bu şekilde Yahudileşmiş birçok Arap vardı.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in, Mekke’den Medine’ye hicretten sonra ilk işi Araplar arasındaki güven ve barışı sağlamak oldu. Böylelikle Araplar arasında birlik oluştu. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) daha sonra tüccar sahabilerle beraber Medine çarşılarını gezdi. Gördü ki çarşılara Yahudiler hakim ve kuralları onlar belirliyor. Kurallarını Yahudilerin koyduğu bir çarşıda bizim başarılı olmamız mümkün değil, diyerek alternatif çarşı kurulmasını emretti. Önce büyük bir çadır şeklinde çarşı kuruldu. Buranın rağbet görmeye başladığını gören Yahudiler, bu çadırın iplerini kestirip ateşe verdirdiler. Böylelikle Müslümanlara kendilerince gözdağı veriyorlardı. Sahabiler bu duruma çok kızmışlardı. Peygamber Efendimiz (S.A.V.), bu durumu sükunetle karşıladı ve onları kızdırdığımıza göre demek ki doğru yoldayız, diyerek bu sefer daha büyük kalıcı bir çarşı kurulmasını emretti. Burada asayiş, güven ve adaletin temini için kurallar belirledi ve görevliler tayin etti. Kendisi de sık sık denetledi. 4 yıl gibi kısa süre sonra Medine’de ticaret Yahudilerden Müslümanların eline geçti. Çünkü burada ticaret yapan herkes, kendisinin kandırılmayacağından emindi. Kandırılsa bile duruma müdahale edecek adil görevlilerin olduğunu biliyordu.

Dikkatli bakmamız gereken ikinci misal; Peygamber Efendimiz (S.A.V.), halkı Yahudi olan Hayber’in ihaneti üzerine Hayber’i fethetmeye karar verdi. Hayber Kaleleri, çok muhkem, elde edilmesi zor kalelerdi. Hayberliler öncelikle kalelerinin sağlamlığına güveniyor ve bu verimli toprakları Müslümanlara bırakıp gitmek istemiyorlardı. Biz direnirsek Müslümanlar belli bir zaman sonra erzakları bitince kuşatmayı kaldırmak zorunda kalır, böylece biz de verimli topraklarımızda huzur içinde yaşarız, diye düşünüyorlardı.

Hayber’in bazı kaleleri silahla, bazı kaleleri anlaşmayla fethedilmişti. Yahudileri anlaşmaya zorlayan en büyük etken Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in Hayber’in hurma ağaçlarını kesme emri oldu. Hayberliler ağaçlarının kesilmeye başladığını görünce bütün motivasyonlarını kaybettiler. Çünkü onlar için servet, mal, mülk her şeydi. Onları kaybettikten sonra artık onların Hayber’de kalmalarının bir anlamı yoktu. Teslim olup oradan sürgün edilmeyi kabul ettiler.

Bir diğer enteresan husus da Rasülullah’ın ordusu içerisinde Hayber’in zenginliklerinden ganimet elde etmek için savaşa katılan Medine Yahudilerinin de olmasıdır. Savaş sonunda onlar da ganimetlerini aldılar.

Bu iki misalden Müslümanlar olarak neler çıkarabiliriz:

Birincisi; aramızdaki ayrılıkları, düşmanlıkları, çekişmeleri, çekememezlikleri bir tarafa bırakıp birlik ve beraberliği tesis etmemiz, bunun için de öncelikle aramızda doğruluğu, dürüstlüğü, güven ve adaleti temin etmemiz lazım.

İkincisi; mahallemizdeki, cemaatimizdeki fertlerden başlayarak, öncelikle İslam ülkeleri arasında serbest ticaret anlaşmaları yapıp kuralları, esasları belirlenmiş kendi pazarımızı oluşturmamız lazım. Buradaki en büyük sermayemiz sıdk olmalıdır.

Üçüncüsü; bizim bir araya gelerek kaynaşmamız, ticaret yapmamız Yahudileri rahatsız edecek ve onlar bize saldıracak, çeşitli desiselerle birliğimizi sabote etmeye çalışacaklardır. Onların o saldırıları bizim doğru yolda olduğumuzu gösterdiği için, bizim için teşvik nedeni olmalıdır.

Dördüncüsü; Yahudiler, ticaret ve tefecilikle dünya ticaretini ele geçirdikleri için en büyük motivasyon kaynakları biriktirdikleri servetleridir. Onların kaybolmaya başladıklarını gördükleri anda bütün motivasyonlarını kaybederler ve teslim-i silah etmeye başlarlar. Bunun için Yahudi mallarını boykot etmeliyiz. İsrail soykırımına sponsor olan o dev şirketler, zarar etmeye başladıklarını gördükleri anda İsrail üzerindeki açık desteklerini çekip ateşkesin bir an önce yapılmasını desteklemeye başlayacaklardır.

Beşincisi; bu Yahudiler, mal, mülk ve çıkarlarına o kadar düşkündürler ki menfaatleri için başka bir Yahudi’yi feda etmekten çekinmezler, yeter ki onları motive edecek bir menfaat görsünler.

Murat ARIKUŞU

HAYSİAD Başkan Yardımcısı